2 Haziran 2009 Salı

Bugün...

... bir arabanın yanından geçerken - ki benim gibi hızlı yürüyen biri için herhalde saniyenin dörtte biri falan gibi bir süre bu- arabanın içinde bulunan adam aniden camlarını silmek istedi ve su fışkırttı. Artık silecekleri mi bozuktu nedir fışkıran deterjanlı su tam sol gözüme denk geldi. Eve kadar sol gözüm kapalı bir halde yürümek durumunda kaldım ve gözüm şu an bile hala kırmızı. Böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimali yüzde kaçtır? Ya da acaba adam bilerek mi bunu yaptı? Vallahi günahın boynuna adam ama çok canımı yaktın bunu da bil... Ha ama kimin, nerede, ne zaman gözüne deterjanlı su yiyeceği de hiç bilinmez bunu da asla unutma... adam.

12 Mayıs 2009 Salı

Kaba ette pireler

İnsan 4 saatlik uykusuna 2 tane birbirinden iddialı rüyayı nasıl sığdırır? Ben bunu dün gece başardım. Şimdi size bu REM evremi aktariciğim.
İlk rüyamda şu an oturmakta olduğum evdeyim. Yan apartmanımızın en üst katıyla aynı hizadayız. Dolayısıyla salon onların salonuna, mutfak mutfaklarına, odalar da onların odalarına denk düşüyor. Tabii bu oturup bütün gün birbirimizi dikizlediğimiz anlamına gelmiyor. Herneyse... Rüyamda babam komşularımızın evinde bir tuhaflık olduğunu iddia ediyor. Birilerinin onların evine girip saldırdığını filan! Fakat ben hiç bir tuhaflık göremiyorum. Babam bir anda üstüne bir pardesü geçirip cebine de bir silah alıyor ve " onları kurtaracağım" nidalarıyla evden çıkmaya çalışıyor. Ne oluyorsa artık hatırlamıorum, bir şekilde çıkmıyor evden, sanırım ben engel oluyorum. Nasıl yapıyorsam. Sonra bir anda bütün mahallede bir anons yapılıyor kimse evlerinden çıkmasın diye. Ablamın odasına geçiyorum. Pencereden bakıyoruz ve bir de ne görelim? Yan apartmanın çatısında swat'lar fink atıyor!!! Hatta çatıdan atlayıp, açık pencereden içeri girip bizi koruma amaçlı evimize misafir oluyorlar. Bu sırada ablamla accayip yakışıklı olan çatıdaki swat birbirlerine kaş göz yapıyorlar. Bir anda evimizin içine zenci, beyaz, ellerinde kocaman silahlar olan bir sürü swat doluyor. "sırtınızı duvara yaslayın, biz sizi koruyacağız" diyorlar. Neyden korudukları bir muamma ama birilerinin peşindeler falan. Sanırım bu durumda babam haklı çıkıyor komşumuza saldıranlar olduğu konusunda. Rüyam evin içinde yankılanan Rap!Rap!Rap! sesleri ile son buluyor ve tuvalete gidiyorum.
Tuvalet sonrası gelip uykuma kaldığım yerden devam ediyorum. Veeee işte 2. rüyam: Olağanüstü bir durum söz konusu. Böyle dünyanın sonumu geliyor ne işte öyle bir şey. Doğal bir afet yani. Ama deprem mi hortum mu bilinmez. Sonuç olarak bu olayın ardından HEPİMİZ ÖLÜCEEEEEZ! Ölceğimizi bildiğimizden olsa gerek bir takım lise arkadaşlarımla buluşuyoruz. Buluşma mekanı ise deniz kenarında bir Mc Donalds. Herkes ısmarlayacağı şeyi ısmarlıyor. Hatta herkesin siparişi hemen çıkıyor ama benim ki bir türlü çıkmıyor. Sinirle bekliyorum... Bu sırada dışarıda bir kargaşa var, herkes evlerine gitmeye filan çalışıyor. Bir süre sonra denizde devasa dalgalar oluşmaya başlıyor. Neymiş efendim bu dalgalar felaketin yaklaştığının işaretiymiş. Bütün arkadaşlarım bir anda Mc Donalds'dan çıkıp evlerine dönmeye karar veriyorlar. Bense bir telefon arayışı içindeyim. Babamı arayıp evi oraya daha yakın olan bir arkadaşıma gideceğimi haber vermek istiyorum. Ölmek üzereyiz hala aklım fikrim gezip tozmakta yani.. Neyse... Sonra bir anda silkinip kendime geliyorum herhalde ve arkadaşıma aynen şöyle diyorum: " Yanlış anlama ama ölceksem ailemin yanında ölmeyi tercih ederim!" Ahahahhah. Ve esas kız bir taksi çevirip evine gider...
Sorunumun ne olduğu hakkında bir fikri olan varsa n'olur bana da söylesin...

To Do List

Bitirme tezini tez elden bitir ..... Not Done
Sözlük çevirisi kontrollerini yap ..... Not Done
Fotoğraf makinesini tamire götür...... Not Done
Bilgisayarı elden geçir..... Not Done
Dişçiye, gözcüye ve bilumum diğer hipokrat yemini etmiş şahıslara git ...... Not Done
......
Ammaaaaa...
Günde 2 paket sigara iç...... Done
Hiç bir şey yapmayıp sadece sosyalleş..... Done
Gün aşırı utanmadan "tezim yetişecek mi, mezun oluyor muyum" diye panik yap...... Done
Naçizane bir deyişle son noktayı koyarken bir sigara yakıyorum.
40 dönüm bostan yan gel yat Osman....

1 Mayıs 2009 Cuma

Oh La La dilemmaaaa

Sen/ben. Eskiden sen,ben yapmazdık halbuki şimdiyse herşeyi kenara itip egomuz altında ezilmemek için çırpınıyoruz. Havada bir hinlik seziyoruz sonra utanmadan dönüp yüzümüze gülüyoruz. "Kıpırtı" yok diyoruz. Şımarıyoruz. "yok sana kıpırtı mıpırtı" diyesimiz geliyor ama diyemiyoruz. "yeter be artık hep kendini düşünme" demek istiyoruz,diyemiyoruz... Beynimizin içinde sorular ardı ardına patlarken cesaret edip birini bile soramıyoruz...İçimizden geleni dışarı vurmaya korkuyoruz...Bir de sonra "onlar" dan bahsedip ahkam kesiyoruz... Offf sıkıldım. İki yüzümü de alıp gidiyorum bu diyarlardan...

5 Nisan 2009 Pazar

47:52

Dün sabah kalbimin çarpıntısıyla, ellerimin, ayaklarımın titremesiyle ve üşümeyle uyanmam...Bir kadeh daha hastanede uyanmama neden olacaktı belki de.."Haberin yok ölüyorum ben" galiba. Ya da acaba öldüm de farkında mı değilim ne. Niye şu anda, 6-7 sene sonra Metallica Turn the page dinlediğimi bilseydim belki herşeyi biliyor olurdum. Düşüncesi bile ürpertici herşeyi bilmenin. Niye acaba blog'un ismini meeting place database koymuşum hiç bilmiyorum. O an nasıl bir anlam yüklemişim acaba. Şimdi çoook farklı birşey ifade edebiliyor. Herşeyin bir şey ifade etmesi lazım ya hani ondan... Tıpkı şuan karnımın ağrıyor olmasının hasta olacağımı ifade ediyor olması gibi.

Telefonun ucundaki ses hala ninni gibi geliyor. Ne olacak şimdi? Bir tuhaflık var... Herşey yolunda gitmeli, tuhaflığa tahammülüm kalmadı. Herşey, herkes normal olsun lütfen. Barış, çiçek, böcek.

Öptüm.

Bye.

1 Nisan 2009 Çarşamba

yampiri yampiri

Ölürsem kabrime gelme, istemem Mösyö Atkins. Yine de şükranlarımı iletiyorum...

Nisan geldi. Son 2 aylık bir maraton. Diplomalı çevirmen. Diplomalı manav gibi birşey aslında...

Astral yolculuğa gidiş-dönüş 2 kişilik biletim var. Gelmek isteyen?Maksat hava değişikliği.
Ah ben bu salak heyecanı tanıyorum. Hani şu sonunda hayalkırıklığı olanlardan işte. Birkaç günlüğüne bir beklenti yaratmak kendi kendine. Sonra o beklentilerin sonuçsuz çıkmasıyla yerin dibine girme isteği.
Susan güzel şeyler olacak dedi nisanda, Serkan da öyle. Olcak hatta -biraz terbiyesizce kaçabilir ama- olmalı.
Bundan tam 1 hafta önce İtalyanca hocam derste "pekmez" diyeceğine "pezevenk" dedi. Şaşkınlığımı gizleyemeyip bende "Hasstır pezevenk Osman" dedim. Ne günlere kaldık.
Tanrı seni korusun Fabio.

16 Mart 2009 Pazartesi

salya versus sümük.

Hasta oldum.Müthiş.
Durup dururken mail box'ımda "başka" adı altında topladığım mailleri okuyup acı çekiyorum. Sonra da fırt,burnumu çekiyorum.
Arka fonda Girbig- Roll back the years çalıyor. Yaklaşık 24 saattir.Durmaksızın. Söz veriyorum en geç 1 haftaya bu şarkıyı da tüketeceğim. Sonra napıcaz peki?
1 aydır süregelen bu Londra havaları beni mahvetti. Pek tabiiki kendi kendimi tüketmeme neden oldu. Uzun zamandır çok yorgunum. Bugün daha da yorgunum. Her geçen gün daha da yoruluyorum. Umarım kendi kendime çelme takıp düşmem. Başka birisi yapsın olcaksa da. Farklı bir şey hissetmeli artık. Güzel herhangi bir şey. Ama sen hissetme. Lütfen.N'olur.Bencilliğimi mazur görün. Aptallığımı da.

Oha. Çok pesimistik olmuş. Şimdi kanımla duvara bi not yazmaya gidiyorum. Şaka şaka yapar mıyım hiç öyle şey. Ihlamur hazırlamaya gidiyorum.

4 Mart 2009 Çarşamba

İnna sabirin!

Daniel Craig'i pek sevmezdim. Bond olması da beni alakadar etmez. Ammaaaa yamulmuyorsam nisanda bir filmi girecek ki vizyonlara hömhömhöm... pek şahane. "Flashbacks of a Fool". Archangel ve Defiance'dan sonra kendisine sempati duymaya başlamıştım gerçi hafiften. Film gerçekten güzel. Bu yetmezmiş gibi bir de geç keşfedilenler track list'ime bir şarkı ekledi ki -yok yok Ayla Dikmen'den Anlamazdın değil yahu, bööööö-.... Roxy music- İf there's something.. Bu şarkı, bünyesinde sanki 3 farklı şarkı barındırıyor. Dakika 01.39'dan sonra başka bişi 05.10'dan sonra bambaşka bişi.Ya da sadece bana öyle geliyor.Ne biliyim güzel işte. Yapmam gereken yığınla iş varken oturup bunu buraya yazcak kadar güzel yani. Hepsi Bryan Ferry'nin titrek sesi yüzünden. Okulun bu kadar üstüme gelmesi de senin suçun Bryan, grup sefi olmam da, hiçbir şeye yetişemiyor olmam da, tezime hala başlamamış olmam da... Oh be herşeyin nedenini birinin üstüne atınca ne de rahatlıyormuş insan.

1 Mart 2009 Pazar

17 Şubat 2009 Salı

kahve fincanı üstü küllük balansı

Tüm gün boyunca odamda biriktirmiş olduğum bulaşıkları, tek seferde mutfağa götürme sevdam yüzünden devamlı bir şeyler kırıyorum. Hem de sabahın 5'inde yapıyorum bunu.
Risk almayı mı seviyorumdur nedir.. Evet. Kutuma gitmek istiyorum Acun Bey.

15 Şubat 2009 Pazar

happy fuckin valentine's week

tiyatro, Karina, taps, 3d film, rocknrolla, saten sabahlık, kahve dolu mug, bir adet Ege, ters dönen şemsiye, bocalama, yorulma, dinlenme, kısa süreli sinir harpleri...Bir haftasonundan daha ne beklenir. Doyuma ulaştırdı mı peki? bilmem..sanırım. Buna ancak önümüzdeki haftasonundan ve yaşayacağım diğer haftasonlarından sonra karar verebilirim. Bu da ne yazık ki hiç bir zaman kesin bir karara varamayacağım anlamına geliyor. Peki ya biri bana "bu senin yaşayacağın en güzel haftasonuydu" dese... Bu galiba bu hafta okulun başladığı gerçeğini ve benim bu gerçeği görmezden gelip 1 hafta daha keyfime bakacağım gerçeğini değiştirmezdi. Krizi fırsata dönüştürdük, siz zavallı mağdur insanların zayıf anından faydalandık diyen dehalar acaba aynı şekilde stresi de keyfe dönüştürebilirler mi benim için? Converter people..
Devics'ten just one breath'le bitmek üzere olan bir haftasonu..
Sevilmiş olma isteği kendini beğenmişliklerin en büyüğüdür lafını hatırlatarak da self- judgement'a davette bulunuyorum..

Special thanks to Friedrich.

12 Şubat 2009 Perşembe

man on wire

İf istanbul 2009 başladı. Gazamız mübarek olsun.Dün "man on wire" galada izlendi ve beğenildi şahsım tarafından. Amma velakin film çıkışında bir grup genç tarafından gelen "harikaydı, süperdi,vauuuuv!" gibi tepkilere neden olacak etkiler bırakmadı. Nitekim belgesel niteliğindeydi. Bu derece hayranlık yaratacak bir şey vardıysa, o da Philippe Petit a.k.a Man on wire'in cesareti ve hırsıydı. İmpossible is nothing dedirten cinsten hani. İmkansız kelimesinin hayatımın merkezine oturduğu şu günlerde onu oturduğu yerden kaldırabilecek gücün sadece kendimizde olduğu gerçeğinin bir kez daha yüzüme vurulması da pek manidar. Gel gelelim bu filmden böyle bir şeyler çıkarılması bekleniyormuydu izleyiciden tartışılır. Ama ben olsam dün orada bulunan kitleden böyle bi talepte bulunmazdım. Ben olsam onlardan bedavaya aldıkları içkilerini yudumlamayı, film boyunca uğuldamalarını, içkilerini tazelemek için on kere fuayeye çıkmalarını beklerdim. Beklentilerimi boşa çıkarmayıp bir de film bitince alkışlasalar fevkalade olur. "Bak filmi izledik, beğendik. Yönetmen veya filmde emeği geçen herhangi biri bu salonda olmasa bile...şak!şak!şak!" Film sonunda alkış tutmakla, uçağın inişinde alkış tutmak arasında benim için pek bi fark yok korkarım. Kim bilir belki dün sinemadakiler de makinisti alkışlıyorlardı..

Film sonrası içkiye doymayanlar için bir de tünel Lokal'de İf açılış partimsi "bir şey" vardı ki bence kimsenin stabil durmadığı ve sürekli bir insan sirkülasyonun olduğu "bir şey"den ibaretti. Olsun yine de İf'i seviyorum.



Bitirirken;
"derin dalsam yüzemezdim, sığda kalsam bilemezdim.."
Point final.

11 Şubat 2009 Çarşamba

"foux de fa fa"

http://www.youtube.com/watch?v=FUVagbFcSUU

:)

rast olsun

bugün "asla yapmam" ve " bi daha asla" dediğim 2 şey yaptım.
blog açtım, where i belong dinledim. ve saat daha 2...
kendimi ve bunu bana yaptiranlari eshefle kınıyorum.
ps: bi de lunatik olmuşum da haberim yok.